Sır'ı okuduktan sonra söylemiş olduğum gibi, devam kitabı olan Aurora'nın İncileri'ni okudum ve beklemekte olduğum gibi ilk kitaptan daha çok beğendim. Ancak yine de fikrimi çok fazla değiştiremedim. Aşk romanı, değişik bir cinsel yaşantı ile süslenmiş bir de üzerine yine Danielle Steel romanlarını aratmayacak bitmek bilmez talihsizlikler serüveni eklenmiş.. Neyseki "Sır" romanı başında anlamıştık ki, bu müzmin kadersizlik en son koca ile bir nihayete ermiş ve soğuk şampanya köpükleri eşliğinde çok çocuk, çok torun ve 24 yaşa kadar başa gelenlerin tecrübesi sonucu mutlu bir evlilik ile nihayete erilmiş.Romanın sonunda asabım bozuldu artık, neyi tutsa kurutan Hüma'nın döktüğü gözyaşları burdan köye yol olucak kıvama ulaştı çünkü ve anladım ki, aradığım kitap bu olmadığı gibi kitap tavsiyesi alınacak insan da annem değilmiş.
Büyük Hüma'nın serüvenlerini takip etmek üzere görevlendirilmiş olan torun Hüma'nın ise kaderi anneannesinden iyi olmakla birlikte, aşksız evliliğinin sorgulamasına ancak günlükler eşliğinde başlaması, yine de o okuyup çok etkilendiği aşkların peşine gitmek yerine aşksız evliliğine dönmeye karar vererek romana pek bir katkıda bulunmaması beni sadece hikayenin anlatılması için eklenmiş bir yarım karakter olduğunu düşündürdü. Hep ondan gelecek bir hareket bekledim sanki ben, Aurora'nın incilerini teslim alıp incilerin kaderini sonunda değiştiren o olabilecekmiş gibi, bir de tabii Nazir Han'ın nihayete erememiş aşkının ancak "kader.. kader" diye bağıran romanın "kader de işte böyle bir şey" dedirtecek bir yerlere bağlanmasını bekledim. Bunlar, çok da sevmeyerek okunmuş bir romandan sıkılmış bir okurun kendince haksızlık ederek de olsa romancıdan beklentileri olarak kaldılar.. Nazir Han malesef kaşmir paltosuna sarındı ve kayboldu, kader dediği meğer kader falan değilmiş, allah yazdıysa da bozmuş oldu.. Demek kader yolları istediği kadar kesiştirse de, insanın kaderi dinlemeyip kendi yoluna gitme hakkı varmış dendi.
Peki ya Hüma en başta Nazir'in sözünü dinleyip kaderine inansaydı ozaman Azrailin bu kadar dikkatini çekmeden yaşayabilecek miydi? Kaderine karşı gelmeseydi bunca insan ölmekten kurtulabilecek miydi? Yani buradan çıkan sonuç, kader bir şeyi gözünüze bunca sokuyorsa o zaman ona boyun eğmeyi öğrenin miydi? Bilmiyorum. Çünkü her şeye rağmen en sonunda Hüma kendi seçtiği yoldan yürümeye devam etti ve mutluluğu da bulabildi. Eğer bulamasaydı ozaman bu soruma net bir "evet" demek mümkün olabilecekti.
Bu durumda da şöyle bir sonuç çıkıyor; kendi yolunuzu inatla seçecekseniz ve kaderime boyun eğmem diyecekseniz, bir miktar gözyaşını da göze alacaksınız, bunun sonunda sizi bekleyen daha büyük mutluluklar olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder